Akperov, Mir Hasan | Atalay, Turgay | Taşkın, Halit | Erer, A. Mustafa
Makale | 1998 | Turkish Journal of Physics22 ( 4 ) , pp.325 - 331
Tunçtaner, Korhan | Özel, Halil Barış | Ertekin, Murat
Makale | 2007 | Bartın Orman Fakültesi Dergisi9 ( 11 ) , pp.11 - 25
“Bartın Yöresindeki Ağaçlandırma Alanlarında Kullanılan Yerli ve Yabancı Türlerin Adaptasyon Yeteneklerinin Belirlenmesi” isimli bu araştırmada; yörede yapılan ağaçlandırma çalışmalarında kullanılan değişik türlerin ilk büyüme performansları ve tutma başarıları hakkında bir ön değerlendirme yapılması hedeflenmiştir. Ağaçlandırma alanlarında tespit edilen büyüme performansları ve fidan yaşama yüzdesi değerleri ile yöredeki yetişme ortamı koşulları dikkate alındığında, fıstıkçamı ve sahilçamı oldukça başarılı türlerdir. Özellikle fıstıkçamı, hem odun, hem de çamfıstığı üretimi açısından yöre ve ülkemiz ormancılığında önemli bir yere s . . .ahiptir. Ancak, fıstıkçamı plantasyonları, çamfıstığı üretimine yönelik olarak daha geniş dikim aralıkları ile tesis edilmeli ve kullanılan fidanların orijinleri ve kaliteleri bu amaca uygun olmalıdır. Bartın yöresindeki ağaçlandırma çalışmalarında, hızlı gelişen tür olarak sahilçamının geniş alanlarda plantasyonları kurulmuştur. Kurulan bu plantasyonlarda, yer yer mekanizasyon uygulamaları olmakla birlikte, genelde endüstriyel plantasyon kuruluşlarında önemli olan yoğun kültür tekniklerine, orijin seçimine, kaliteli fidan kullanımına ve özellikle edafik ve fizyografik koşullar yönünden uygun ağaçlandırma alanlarının belirlenmesine dikkat edilmemiştir. Ağaçlandırmaların tesisi aşamasında yapılan bu hatalara rağmen sahilçamının yöredeki büyüme performansı tatmin edici düzeydedir. Yöredeki karaçam ve kızılçam ağaçlandırma alanlarında ön değerlendirme sonuçları, bu türlerin çap ve boy büyümesi yönlerinden tatmin edici düzeyde olduklarını ancak yaşama yüzdesi bakımından başarısız olduklarını göstermektedir. Bu durum, daha çok türlere uygun yetişme ortamlarının seçilmemesinden kaynaklanmaktadır. duglasın, Arıt yöresindeki büyüme performansı ve yaşama yüzdesi yönünden yapılan değerlendirmelerin sonucuna göre, yörede bu türle geniş çapta ağaçlandırmaların tesis edilmesine yönelik bir yargıya varılmasının mümkün olmadığı görülmüştür. In this study, called “Investigation on Adaptation Abilities of Native and Exotic Tree Species in the Afforestation Areas in Bartın Region” it was aimed to make pre-evaluation on the primary growing performances and survival rate the various species used in the afforestation works in the Bartın region. When the values of growing performance and survival percentage of seedlings determined in the afforestation areas and conditions in the growing site are considered. Stone pine and maritime pine are quite successful species. Especially stone pine has a significant place for the forestry in the region and Turkey in terms of wood and fruit production. However, stone pine plantations should be designed to allow wider planting distance for the production of fruit and the origins and quality of the seedlings should be appropriate to this aim. In the afforestation works in Bartın region, as a fast growing species, maritime pine plantations were formed in wide areas. In these plantations, although there are some mechanization practices, intensive cultivation techniques that are generally important in industrial plantation formations, selection of origins, using seedlings of high quality and determination of afforestation areas that are appropriate in terms of edaphic and physiographic conditions were not assigned importance. Despite the errors in the formation of afforestation areas, the growing performance of maritime pine in the region is at a satisfactory level. The pre-evaluation results in the black pine and calabrian pine afforestation areas in the region showed that diameter and height growing performance of these species were satisfactory but survival percentages were low. It was mostly due to failing to choose afforestation areas that are appropriate for the species. According to the results of the evaluations about the growing performance and survival percentages of the trees in Douglas fir, it was concluded that forming wide afforestation areas using this species in the region was almost impossible Daha fazlası Daha az
Bayar, Deniz | Erol, Bülent | Altınel, Mert | Dönmez, İbrahim | Özgök, Yaşar
Makale | 2008 | Türk Üroloji Dergisi/Turkish Journal of Urology34 ( 3 ) , pp.340 - 344
Transizyonel zon indeksi (TZI), Selim Prostat Büyümesi (BPH) tanısında ve belirtilerin değerlendirilmesinde kullanılan bir ölçüttür. Bu çalışma Alt Üriner Sistem Belirtileri (AÜSS) nedeniyle başvuran olan hastalarda yaş, Uluslarası Prostat Semptom Skoru (IPSS), Pik İdrar Akım Hızı (PİAH) ve Prostat Spesifik Antijen (PSA)’in TZI ile karşılaştırılması ve aralarında istatistiksel olarak anlamlı bir korelasyon olup olmadığının değerlendirilmek üzere planlandı. Çalışmaya hastanemiz üroloji polikliniğine AÜSS nedeniyle başvuran 81 erkek hasta alındı. Hastaların yaş, IPSS, PIAH ve PSA değerleri belirlenerek bu değerlerin TZI ile korelasyon . . .u araştırıldı. Ayrıca yaş, IPSS ve PSA değerleri kendi aralarında gruplandırılarak her biri önce TZI ile daha sonra TZI sabitlenerek kendi aralarındaki istatistiksel analizleri yapıldı. Hastaların ortalama yaşı 62,6±8 yıldı. Hastaların TZI değerleri ile yaş, IPSS skoru ve PSA değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı pozitif yönde korelasyon ve PİAH değerleri ile istatistiksel olarak anlamlı negatif yönde korelasyon saptandı ( Daha fazlası Daha az
Özdolap, Şenay | Sarıkaya, Selda | Akdağ, Beyza
Makale | 2004 | Romatizma Dergisi (. Turkish Journal of Rheumatology)19 ( 1 ) , pp.37 - 42
Bu çalışmada 37 ankilozan spondilitli hastada, hastalık aktivite ve süresi ile kemik mineral yoğunluğu (KMY) arasındaki ilişkinin araştırılması amaçlandı. Lomber vertebra, kalça ve ön kol’un KMY’u ölçmek için dualenerji x-ray absorbsiyometri tekniği kullanıldı. Hastalar hastalık süresi ve aktivitesine göre 2 gruba ayrıldı. Ölçülen tüm bölgelerdeki KMY değerlerinde aktif ve inaktif gruplar arasında fark yoktu. Lomber vertebra KMY değerlerinin erken evre grupta anlamlı düşük olduğu saptandı. In this study we aimed to examine the relationship between disease activity/duration and bone mineral density (BMD) on 37 patients with ankylosin . . .g sponylitis. Patients were classified according to disease activity and duration. We have used dual-energy x-ray absorptiometry (DEXA) to measure bone mineral density of lumbar spine, hip and forearm. A comparison of BMD between patients with active and inactive disease did not reveal a significant difference on all of the regions measured. Concerning disease duration, lumbar spine BMD was significantly reduced in early disease subject Daha fazlası Daha az
Selçuk, Barın | Kurtaran, Aydan | Topçuoğlu, Elif | Ersöz, Murat | Çolak, Yasemin | Şimşir, Nilgün | Akyüz, Müfit
Makale | 2004 | Romatizma Dergisi (. Turkish Journal of Rheumatology)19 ( 3 ) , pp.179 - 182
Nekrotizan myelopati çeşitli malignitelerle birlikte görülen nadir nörolojik paraneoplastik bir komplikasyon olmasına rağmen, kanser dışı hastalarda da bildirilmiştir. Yavaş, ilerleyici seyirli, ikinci motor nöron tutulumu ile giden bir sendromdur. Elektromyografide duyusal potansiyeller korunur ve spinal kord da etkilenen segmentlerde denervasyon potansiyelleri ile kendini gösterir. Bu makalede bir nekrotizan myelopati olgusu elektrofizyolojik bulguları ve rehabilitasyon sonuçlarıyla sunulmuş ve literatür gözden geçirilmiştir. Necrotizing myelopathy, although very rare, is a neurological paraneoplastic complication of various malig . . .nancies, it may certainly be seen in non-cancer patients. It is a slowly progressing disease characterized with lower motor neuron involvement. Preservation of sensory nerve action potentials and severe denervation seen in electromyography. In this case, we present a necrotizing myelopathy case with electrophysiological findings and rehabilitation outcomes. A discussion of the case and a brief review of the literature on the subject were presented Daha fazlası Daha az
Demirhan, Kamil
Makale | 2017 | Gümüşhane Üniversitesi İletişim Fakültesi Elektronik Dergisi5 ( 1 ) , pp.174 - 200
Bu çalışmanın amacı yeni medya platformlarında siyasal iletişim sürecini açıklamak için liberal modele alternatif kavramsallaştırmalar sunmaktır. Liberal temsili demokrasiye ilişkin katılımcı eleştiriler müzakereci ve agonistik demokrasi kuramları çerçevesinde gelişmiştir. Her iki demokrasi yaklaşımı da siyaset ve siyasal olana ilişkin hem liberal modelden hem de birbirlerinden farklı tasarımlara sahiptir. Bununla birlikte her iki yaklaşımda da iletişim siyasetin ayrılmaz bir parçasıdır. Günümüzde katılım ve iletişim denildiğinde ilk akla gelen yeni medya platformlarıdır. Müzakereci ve agonistik demokrasi yaklaşımları, liberal demok . . .rasi yaklaşımında internetin siyasal pazarlama ve siyasal reklamcılığa katkısını anlamak ve geliştirmek üzerine kurulan kavramsal çerçeveye alternatif yaklaşımlar sağlamaktadır. Bu alternatif yaklaşımlar kapsamında geliştirilen kavramsal çerçeveler yeni medya platformlarında gerçekleştirilen iletişim sürecini açıklama gücüne sahiptir. Bu çalışmada, ilk olarak, liberal yaklaşıma dayanan kavramsal çerçeveye değinilecektir. İkinci olarak, müzakereci demokraside önemli bir yeri olan siyaset ve iletişim ilişkisi bağlamında yeni medyada siyasal iletişimin anlamlandırılmasında kullanılabilecek olan müzakereci model sunulacaktır. Son olarak, agonistik demokrasinin siyaset ve iletişime ilişkin yaklaşımlardan yola çıkılarak yeni medyada siyasal iletişimin anlamlandırılmasında kullanılabilecek olan agonistik model açıklanacaktır. Alan yazında bu alternatif yaklaşımlar içerisinde müzakereci model kapsamında geliştirilen çalışmalar bulunmakla birlikte yeni medyada siyasal iletişim sürecini açıklamak üzere agonistik modele başvuran çalışma sayısı oldukça azdır. Bu çalışmanın, ele aldığı alternatif kavramsal modeller aracılığıyla internet ve sosyal medyada siyasal iletişim alanının farklı perspektiflerden anlaşılmasına ve analizine katkı sağlayacağı düşünülmektedir. This study aims at providing alternative conceptualizations to liberal model explaining political communication on new media platforms. The participative critics on liberal representative democracy are released around the theories of deliberative and agonistic democracy. The projections of these democracy models about "politics" and "political" differ from both each other and from liberal model. However, communication is the essential part of politics for both of these theories. Today, the terms of participation and communication firstly call to mind the new media platforms. Deliberative and agonistic democracy approaches provide alternative aspects to the conceptual frame consisting of the perspective of liberal democracy which aims at explaining the contribution of Internet to political marketing and political advertisement, and developing it. The conceptual frames, consisting of these alternative approaches, have potential to explain the communication process on new media platforms. This study, firstly, insists on the conceptual frame consisting of liberal approach. Secondly, it presents the deliberative model which can be used to explain political communication on new media in terms of the significant place of relationship between politics and communication in deliberative democracy. Lastly, it presents the agonistic model which can be used to explain political communication on new media with reference to the approaches on communication and politics in agonistic democracy. In literature, among alternative approaches, there are studies organized in terms of deliberative model, but there are few studies refer to agonistic model to explain political communication on new media platforms. This study can contribute to the explanation and the analyses of political communication on Internet and social media from different perspectives by means of using alternative conceptualizations Daha fazlası Daha az
Gençer, Ayhan | Eroğlu, Hüdaverdi | Karakurt, Rıfat
Makale | 2006 | Ekoloji16 ( 61 ) , pp.56 - 60
ikinci ürün doğrudan pamuk ekiminin Ege Bölgesinde uygulanabilirliğini ortaya koymak amacıyla yapılan bu çalışma, laboratuvar ve tarla denemeleri olmak üzere iki aşamalı yürütülmüştür. Laboratuvar denemelerinde, tek dane ekiciye sahip John Deere ve Accord marka, normal sıraya ekici düzene sahip Amazone marka doğrudan ekim makinalannın ekim performansları belirlenmiştir. l.ve 2. ürün pamuk tarla denemeleri 2001 ve 2002 yıllarında Söke Ovasında çiftçi tarlalarında yürütülmüştür. l.ürün pamuk üretimi, Nazilli 84 havsız pamuk tohumuyla geleneksel yöntemle yapılmıştır. 2. ürün pamuk üretimi Delta Pine 388 erkenci çeşit pamuk tohumuyla, k . . .uru ve tavlı parsellerde, üç farklı toprak işleme sistemi (geleneksel-azaltılmış ve doğrudan ekim )ve üç farklı doğrudan ekim makinasıyla (John Deere-Accord ve Amozone) bölünen bölünmüş parseller deneme desenine göre dört tekerrürlü olarak iki yıl süre İle yürütülmüştür. 2.üriin pamuk ekimi buğday ana ürünün hasadından sonra kuru ve tavlı parsellerde yapılmıştır. Kuru parsellerde, buğday hasadı sonrası sap toplamanın ardından sulama yapılmaksızın toprak İşleme + ekim veya doğrudan ekim yapılarak, ardından sulama yapılmıştır. Tavlı parsellerde ise, hasat sonrası sap toplamanın ardından parseller sulanmış toprak tava geldikten sonra toprak işleme + ekim veya doğrudan ekim yapılmıştır. Birinci ürün pamuk denemesi, ikinci ürün pamuk üretimi ile kütlü verimi ve maliyet kıyaslaması yapabilmek amacıyla tasarlanmıştır. Sonuç olarak, Ege bölgesi koşullarında 2,ürün pamuk yetiştiriciliğinin yapılabileceği, bunun için tahıl hasadının hemen ardından zaman geçirmeksizin pamuğun doğrudan kuraya ekilmesinin ve ardından sulama yapılmasının hasadı garantiye alma açısından önemli olduğu ortaya çıkmıştır. Böylece toprak işlemenin devre dışı bırakılarak maliyetin düşürülmesi ve çevreye zarar vermeyen yeni tekniklerin devreye sokulması mümkün olacaktır. This study that aims to determine the feasibility of the second crop of cotton in Aegean Region was conducted in two steps, in the laboratory and under the field conditions. In the laboratory experiments, the performance of precision seeders manufactured by John Deere and Accord and a random direct driller by Amozone were determined. The field experiments that include the main and a second crop of cotton were conducted in year 2001 and 2002 in Söke. Nazilli 84 cotton variety was grown as a main crop by using conventional methods. As a second crop of cotton production, Delta Pine 388 variety was used and seeding İn dry and humid soil. Three different soil tillage procedures namely conventional reduced and direct drilling and three direct drilling machines were used in the experiments. Split-Split plot type experiment was designed with four replications in two years. The seeding of cotton as a second crop was achieved right after wheat production in dry and moist plots. In dry plots, the irrigation was applied after the harvest of straw and tiliage+seeding and direct drilling were achieved and the soil was then irrigated. In moist plots, after the harvest of straw the irrigation was achieved and then the tiliage+seeding and direct drilling were applied. The objective of designing the production of cotton as a second crop was to compare the yield and production cost with those of main crop production. As a conclusion, it was found that the production of cotton as a second crop is possible but in order to do this, the direct drilling has to be achieved in dry soil right after the harvest of grain and irrigation can be applied right after seeding. It İs believed that this procedure will reduce the production costs since the tillage will be excluded and new techniques that do not harm the environment can be applicable Daha fazlası Daha az
Sarıbaş, Metin | Uludağ, Sedat
Makale | 1997 | Kavak ve Hızlı Gelişen Orman Ağaçları Araşt. Enst. Müd. Kavakçılık Araştırma Dergisi1 ( 24 ) , pp.1 - 18
Tunay, Metin | Yılmaz, Bülent | Ateşoğlu, Ayhan
Makale | 2008 | Ekoloji17 ( 66 ) , pp.23 - 30
Bu çalışmada Batı Karadeniz Sahil Karayolunun Bartın-Amasra arasındaki bölümü incelenmiştir. Yol ve yakın çevresine ilişkin ekolojik ve görsel değerlendirmede 1987 ve 2000 yıllarına ait Landsat 5 TM uydu verisi kullanılmıştır. Görüntü işleme yazılımı olarak PCI Geomatica V9.1 den yararlanılmıştır. Arazi gruplarının tanınmalım ve görüntünün yorumlanabilme yeteneğini yükseltmek amacı ile görüntü zenginleştirme yapılmıştır. Yola ilişkin doğal veriler coğrafi bilgi sistemleri ortamında analiz edilmiş ve elde edilen sonuçlar peyzaj planlama açısından irdelenmiştir. Karayolu inşaatı sırasında toplam 22,03 hektar alanda, başta Kayın meşcer . . .esi olmak üzere farklı türdeki meşcerelerin tahrip edildiği tespit edilmiştir. Yol güzergahı boyunca yüksek eğim sınıfındaki alanların toplam alana oranının %71 olduğu belirlenmiştir. Eğimin yüksek olduğu bölgelerdeki şevlerde meydana gelen toprak kaymaları ve taş düşmelerinin trafik güvenliğini tehdit ettiği ve peyzaj estetiğini bozduğu tespit edilmiştir. Çalışma alanının yükseklik, bakı ve iklim özellikleri incelenmiş ve karayolu inşası ile bozulan bitki örtüsünün peyzaj estetiği bakımından yenilenebilirliği için uygun koşullar sunduğu belirlenmiştir. Çalışma alanı ve yakın çevresinin, karayolu ile yakın bir ilişki sağlayabilmesi amacıyla doğal peyzajın korunmasına yönelik öneriler getirilmiştir. In this study a part of Western Black Sea coastal highway located between Bartin and Amasra was investigated. Landsat 5 TM satellite data of 1987 and 2000 was used for ecological and visual evaluation relating to highway and its close vicinity PCI Geomatica V9.1 was made use of as the image processing software. Image enrichment was applied with the aim of identifying the terrain groups and increasing the interpretation capability of image. The data belonging to this section were analyzed in geographical information systems and the results were studied in terms of landscape planning. During highway construction, total of 22,03 ha area consisting primarily of beech stands and other species was damaged. 71% of the total road construction area was classified as high sloped. It was determined that landslides occurred in roadsides having high slopes not only endanger the traffic safety, but also damage the landscape aesthetic. The altitude, aspect and climate characteristics of the study area was investigated, and was determined that the current situation of the study area is appropriate for renovation of the vegetation damaged during the highway construction. For this reason, suggestions were presented to protect natural landscape in order that the study area and its vicinity have a close relation with the highway Daha fazlası Daha az
Kosif, Rengin | Aktaş, R. Gülhan | Birincioğlu, Serap
Makale | 2008 | İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi Dergisi34 ( 1 ) , pp.21 - 38
Bir Aloe Vera tipi olan Aloe Barbadensis’in doğum sürecindeki ratların reprodüktif sistemine olan etkisi araştırıldı. Bunun için Aloe Barbadensis’in tedavi amaçlı kullanılmayan ticari bir formu olan Aloe Vera jel kullanıldı. Bir kontrol ve 2 deney grubu olmak üzere, 3 grup Wistar Albino hiç doğum yapmamış dişi ratlar üzerinde çalışıldı. Grup I’e günde 25 mg (140 mg/kg ) Aloe Barbadensis oral yolla ve gavaj uygulanarak verildi. Aloe Barbadensis 500 mg soya yağı içeren kapsüller içinde bulunmaktaydı, o nedenle grup II’ye her gün 500 mg soya yağı verildi. Grup III ise kontrol grubuydu. 3 grup da normal yem ve su ile beslendi. Doğum ger . . .çekleşene kadar 20 gün boyunca hergün madde uygulandı. 21. gün ratlar anestezi altında açıldı. Reprodüktif sisteme ait organların doku örnekleri rutin histolojik prosedürü takiben ışık mikroskobunda incelendi. Aloe Barbadensis verilen grupta uterus dokusu hiperemik görünümde damarlar belirgin ve dilateydi. Lamina propria’dan myometriuma kadar tüm katmanlarda nötrofil lökosit infiltrasyonu belirlendi. Endometriumda bezler kistik dilate görünümde, damarlanmada artma ve endometrium lümen epitelyumunda hipertrofi mevcuttu. Endometriumun epitelyum hücrelerinin Aloe Barbadensis verilen grupta yer yer yüksekliklerinin artmış olduğu, nucleus’larının büyüdüğü, tek katlı epitelyumun yer yer çok katlı hale geldiği gözlendi. Hiperplaziden çok hipertrofi belirgindi. Aloe Barbadensis verilen grupta ovaryum dokusunun damarlı ve hiperemik hali dikkat çekiciydi. Ovaryumlardaki folliküller incelendiğinde primer follikül sayısında azalma, sekonder follikül çapında küçülme ve sayısında artış meydana geldi. Gebelik süresince uygulanan Aloe Barbadensis fetal ölüme, gelişme geriliğine, abortusa ya da anomaliye sebep olmadı. Histolojik değişiklikler bize uterusta Aloe Barbadensis’in angiogenesis etkisini ve östrojen benzeri etkisini, ovaryumda ise FSH benzeri etkisini işaret etmektedir. Bu etki 140 mg/kg dozda fetusa zarar vermemiştir. Effects of Aloe Barbadensis, a type of Aloe Vera, on reproductive system were investigated during pregnancy. Aloe Vera gel, a commercial and nontherapeutic form of Aloe Barbadensis, was used for this purpose. 3 groups – 1 control and 2 test groups – of female Wistar Albino rats with no birth before were studied. Group I was administered 25 mg (140 mg/kg) of Aloe Barbadensis per day both orally and through gavage. Aloe Barbadensis was inside capsules that contain 500 mg of soybean oil; therefore Group II was administered that 500 mg of soybean oil. Group III were the control group. All three groups were nourished on normal feed and water ad libitum. The substance had been administered for 20 days until the birth. Organs involved in reproductive system were examined on histological bases. Tissue of uterus had a hyperemic view, and vessels were distinct and dilated. Neutrophil leukocyte infiltration was detected on all layers from lamina propria to myometrium. Glands were cystic dilated, and epitel had a hyperplasic view some regions. Vascular increase and hypertrophy on endometrium lumen epitel were observed. Vascular increase and hyperemic form of ovary in the group administered with Aloe Barbadensis was notable. Decreasing of primer follicle’s number, increasing of seconder follicle’s number and diminishing of seconder follicle’s diameter have been occurred in ovary. Aloe Barbadensis administered during pregnancy period did not cause fetal death, growth retardation, abortus or anomaly. The histological changes imply angiogenesis effect of Aloe Barbadensis and an effect like estrogen in uterus and an effect like FSH in ovary. This effect did not damage fetus a dose of 140 mg/kg Daha fazlası Daha az
Aşirov, Tahir
Gözden Geçirme | 2017 | Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim (TEKE) Dergisi6 ( 1 ) , pp.535 - 538
…
Saatçioğlu, Ömür Yaşar | Göksu, Burak | Yüksel, Onur | Gülmez, Yiğit
Makale | 2017 | Journal of Eta Maritime Science5 ( 1 ) , pp.59 - 68
Gemiler, operasyonları sırasında istenmeyen koşullar ve kazalarla karşılaşabilirler. Kaza sonucu gemilerde yangın, patlama, su alma, karaya oturma, yaralanma ve diğer hasarlar meydana gelebilir. Ancak, önlemler ve önleyici işlemler ile bu sonuçlar engellenebilir. Deniz taşımacılığında kaza sonucu ortaya çıkan kayıplar çeşitli faktörlere bağlıdır. Kazaya sebep olan faktörler, makine ve teçhizatının yanlış kullanımı veya arızalı olması, operasyonel prosedürlerin ve emniyet tedbirlerinin yetersizliği ve önlenemeyen mücbir sebeplerin ortaya çıkması olarak kabul edilebilir. Bu çalışmada, 2015 yılına kadar Avustralya, Yeni Zelanda, Birleş . . .ik Krallık, Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri'nde yayınlanan kaza raporları incelenmiş ve makine dairesi ile ilgili 89 adet kazayı oluşturan faktörler, kazaların oluşum sıklıkları ve kök sebepleri belirlenmiştir. Bu çalışmanın amacı, incelenen makine dairesi kazalarının, oluşum sıklıkları ve kök sebeplerini, Karar Ağacı yöntemi kullanarak değerlendirmek ve literatürdeki boşluğu doldurmaktır Ships may encounter undesirable conditions during operations. In consequence of a casualty, fire, explosion, flooding, grounding, injury even death may occur. Besides, these results can be avoidable with precautions and preventive operating processes. In maritime transportation, casualties depend on various factors. These were listed as misuse of the engine equipment and tools, defective machinery or equipment, inadequacy of operational procedure and measure of safety and force majeure effects. Casualty reports which were published in Australia, New Zealand, United Kingdom, Canada and United States until 2015 were examined and the probable causes and consequences of casualties were determined with their occurrence percentages. In this study, 89 marine investigation reports regarding engine room casualties were analyzed. Casualty factors were analyzed with their frequency percentages and also their main causes were constructed. This study aims to investigate engine room based casualties, frequency of each casualty type and main causes by using decision tree metho Daha fazlası Daha az