Kanadıkırık, Tuba
Master Tezi | 2020 | Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı
Araştırma hiperbilirubinemi tanısı ile yatan yenidoğanlarda küvet banyo ve bebek masajının bilirubin düzeyine etkisini belirlemek amacıyla deneysel olarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın verileri Zonguldak Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesine 15.02.2018- 15.02.2019 tarihleri arasında hiperbilirubinemi tanısı ile yatırılan ve fototerapi tedavisi uygulanan toplam 90 term yenidoğandan elde edilmiştir. Araştırmada örneklem seçimine gidilmeksizin evren üzerinde çalışılmıştır. Araştırmada 3 grup ile çalışılmış olup doksan yenidoğanın 30 tanesi 1. deney grubunu (banyo+fototerapi), 30 tanesi 2. dene . . .y grubunu (masaj+fototerapi) oluştururken, geri kalan 30 yenidoğan kontrol grubunu (fototerapi) oluşturmuştur. Vakaların gruplara alınma işlemi rastlantısal olarak yapılmıştır. Veriler araştırmacı tarafından hazırlanan Bebeği Tanıtıcı Bilgi Formu ve Girişim Takip Formu kullanılarak toplanmıştır. Veriler SPSS 16 paket programı ile değerlendirilmiştir. Deney I, deney II ve kontrol grubundaki yenidoğanların işlem sonrası bilirubin değeri ortalamalarının anlamlı şekilde düşük olduğu gözlenmiştir (p=0.001). İşlem öncesi deney I, deney II ve kontrol gruplarındaki yenidoğanların bilirubin değeri ortalamaları arasında anlamlı farklılık bulunmamıştır (p=0.644). Deney gruplarında yer alan yenidoğanların işlem sonrası bilirubin seviyesi kontrol grubunda yer alan yenidoğanların işlem sonrası bilirubin seviyesinden istatistiksel olarak önemli oranda düşük bulunmuştur (p=0.005). Yapılan ileri analizde, farklılığın kontrol grubu ile deney II (fototerapi+masaj) grubu arasında kaynaklandığı anlaşılmıştır (p=0.005). Yapılan araştırma sonucunda bebek banyosu ve bebek masajı uygulanan yenidoğanların bilirubin düzeyinde kontrol grubuna göre anlamlı derecede düşüş saptanmıştır. Ancak bebek masajının bilirubin düzeyini düşürmede daha etkin bir yöntem olduğu belirlenmiştir. The present study was experimentally conducted in order to measure the effect of bathtub shower and baby massage on bilirubin levels in newborns suffering from hyperbilirubinemia. The data were obtained from a total of 90 term newborns suffering from hyperbilirubinemia in the newborn intensive care unit and treated using phototherapy at Maternity and Infant Diseases Hospital in Zonguldak between 15.02.2018 and 15.02.2019. No sampling was applied and the experiment was carried out on the whole population. The population was divided into three groups as 1st experiment group consisting of 30 newborns (bathtub+phototherapy) and the 2nd experiment group consisting of 30 newborns (massage+phototherapy), while the 3rd experiment group consisting of 30 newborns (phototherapy) was the control group. All newborns were randomly distributed in these three groups. The data were collected using Infant Information Form and Monitoring Form designed by the researcher, and analyzed using SPSS 16 package program. Mean post-experiment bilirubin values were observed significantly lower (p=0.001) in Experiment I, Experiment II and control groups after post-experiment process. No significant differences were observed among mean bilirubin values of newborns in Experiment I, Experiment II and control groups during the pre-experiment process (p=0.644). Bilirubin values of newborns in experimental groups during the post-experiment process were found to be significantly lower compared to the control group (p=0.005). A further analysis demonstrated that this was related to the difference between the control group and Experiment II (phototherapy+massage) group (p=0.005). The findings of the present study indicated that bathtub shower and baby massage caused a significant decrease in bilirubin levels of newborns compared to the control group. However, it was found out that baby massage proved to be a more effective method in terms of decreasing bilirubin levels Daha fazlası Daha az
Aktaş, Öznur
Mandibula, konuşma ve çiğneme gibi fonksiyonlarının yanı sıra üzerinde bulundurduğu anatomik yapılar sayesinde antropometrik öneme sahiptir. Aynı zamanda yüzün merkezi bileşeni olan çeneyi oluşturarak yüz estetiğinde de önemli bir rol oynamaktadır. Çalışmamızda 18-72 yaş arasında 41 kadın ve 18-72 yaş arasında 47 erkek olmak üzere toplam 88 kişiye ait bilgisayarlı tomografi görüntüleri kullanıldı. Ölçümler, bilgisayarlı tomografi görüntülerinden elde edilen üç boyutlu görüntüler üzerinde ve horizontal düzlemde yapıldı. Yüze ait olan bizygion genişliği, sağ ve sol yüz genişliği ölçüldü. Mandibula’ya ait bicondylar genişlik, sağ ve so . . .l proc. coronoideus arası genişlik, sağ ve sol ayrı olarak horizontal düzlemde her iki caput mandibulae’yi birleştiren doğru ile caput mandibulae’nın merkezi ve proc. coronodeius’u birleştiren doğru arasındaki açı (sağ ve sol A açısı), sağ ve sol ayrı olarak caput mandibulae ile proc. coronoideus’u kesen doğru ile aynı tarafa ait corpus mandibulae’nın uzun ekseni üzerinden geçen doğru arasındaki açı (sağ ve sol B açısı), sağ caput mandibulae-spina mentalis-sol caput mandibulae arasındaki açı (C açısı) ve intercondylar açı ölçüldü. Erkeklerde kadınlara göre bizygion uzunluğu, sağ yüz genişliği, sol yüz genişliği, bicondylar genişlik ve sağ ve sol proc. coronoideus arası genişlik istatistiksel olarak anlamlı derecede uzun belirlendi ( Daha fazlası Daha az
Köktürk, Fürüzan
Master Tezi | 2012 | Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Biyoistatistik Anabilim Dalı
Tıp alanında bulunan mevcut veri oldukça fazla ve hayati öneme sahiptir. Veri madenciliği teknikleri ile hayati öneme sahip olan bu verilerden daha fazla yararlanmak mümkündür. Veri madenciliği son yıllarda oldukça önemli bir konu haline gelmesine ve hemen hemen her alanda uygulama sahası bulmasına rağmen ülkemizde sağlık alanında çok yaygın kullanılmamaktadır. Bu tez çalısmasında veri madenciliği yöntemlerinden, k-en yakın komşuluk, yapay sinir ağları ve karar ağaçları yöntemlerinin sınıflandırma başarılarının karşılastırılması amaçlanmıstır. Bu amaçla Bülent Ecevit Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve . . . Doğum Polikliniği’ne başvuran erken ve zamanında doğum yapan gebelerden elde edilen veri setine bu üç teknik uygulanarak, sınıflandırma başarıları hesaplanmıstır. Yapılan analizler sonucunda doğru sınıflandırma oranları, k-en yakın komşuluk analizi için % 78.3, yapay sinir ağı tekniği için % 90.8 ve karar ağacı yöntemi için ise % 82.5 olarak bulunmuş ve yapay sinir ağı tekniğinin diğer iki yönteme göre sınıflandırma başarısının daha iyi olduğu görülmüştür. The amount of medical data is huge and vital. It is possible to obtain more benefit from these data by data mining techniques. Although the data mining has been becoming a very important subject and being used in almost all fields in recent years, it has no widely use in the health sector in our country. In this thesis study, it was aimed to compare of the classification success of the knearest neighbor, artifical neural network and the decision trees techniques. For this purpose, these three techniques were applied and the classification success was measured on the pregnants those gave preterm birth and those gave birth in time in Departments of Obstetrics and Gynecology of Bulent Ecevit University. After the analysis of the results, the correct classification ratios found to be 78.3 % for knearest neighbor method, 90.8 % for artifical neural network, 82.5 % for decision trees method and it was concluded that the artifical neural network is more successful than the other two methods Daha fazlası Daha az
Öztürk, Özlem
Master Tezi | 2005 | Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı
Toplumun en önemli unsuru olan insan, gelişimini çocukluk, ergenlik, erişkinlik ve yaşlılık gibi belli dönemler içinde sürdürmektedir. Bireyde kimlik duygusunun kazanılması ergenlik döneminde olmaktadır. Ergenlik döneminde ergen, kendisine temelde içinde yetiştiği aile ve toplumdan kaynaklanan ancak kendi deneyimleri ve özellikleriyle farklılaşmış yeni değerler sistemi edinir. Bazen ergen ait olduğu ailenin ve toplumun kültür ya da ahlak değerlerinin kabul etmediği hırsızlık, gasp gibi yasadışı işlere yönelebilir. Bu durumda ergen ailesinin ya da toplumun kabul etmediği davranış uygulaması sonucu ait olamama ve kabul edilememenin ve . . .rdiği sıkıntıyla suçluluk-utanç duygusu yaşayabilir. Suç işleme oranının arttığı günümüzde suçlu ergenlerin sayısı da bu oranda artmaktadır. Suçlu ergenlerin topluma yeniden kazandırılması, toplumların gelişmişlik düzeylerini olumlu yönde etkilemektedir. Bu nedenle, cezaevinde kalan ergenlerin topluma yeniden kazandırılmalarına yönelik önlemler alınmalıdır. Bu çalışma İstanbul H Tipi Cezaevinde kalan ergenlerde suçluluk-utanç duygusunu değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. Araştırma, cezaevinde bulunan 416 ergenden, araştırmaya katılmayı kabul eden 380’inin katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Cezaevindeki ergenlerin %90.0’ının (n=342) 15-17 yaş grubunda olduğu saptanmıştır. Ergenlerin SP (Suçluluk Puanları) ve UP (Utanç Puanları) ortalamaları incelendiğinde, cezaevine girme sayılarına (p1=0.001, p2=0.001), topluma nitelikli birey olarak katılacaklarına inanma durumlarına (p1=0.001, p2=0.001), cezaevinden ayrıldıktan sonra ne yapmak istediklerine (p1=0.008, p2=0.020) göre SP ve UP ortalamaları yönünden anlamlı fark bulunmuştur. Ayrıca, babalarının eğitimlerine (p1=0.041), maddi durumlarına (p1=0.036), ailelerinde bağımlılık yapıcı madde kullanım durumlarına (p1=0.002), cezaevi personelinin davranışlarına (p1=0.014) ve kendilerini değerli hissetme durumlarına (p1=0.015) göre SP ortalamaları yönünden anlamlı fark bulunmuştur. Araştırmaya katılan ergenlerde işlemiş oldukları suç davranışına yönelik düşüncelerine (p2=0.012) göre de UP ortalamaları yönünden anlamlı fark bulunmuştur. An indivudual who is the most important factor in society continues his development in a specific development such as childhood, adolescence, adulthood and oldness. Individual’s acquiring sense of identity occurs in adolescence period. Adolescent acquires new systems of values steming from his parent and his society in which he grows up on basis but differs from with his own experiences and feautures in adolescence period. From time to time, adolescent tends to illegal works such as theft, usurpation that the cultural and moral values of the society adolescent belongs to, don’t accept. Under these circumstances, as a consequance of acting the behaviour that the society or the parent don’t approve, adolescent may have the emotion of guiltiness-shame with the trouble of not belonging and not accepted. Currently the number of guilty adolescents has been increasing according to number of commiting crime. Regaining guilty adolescents to the society effects the development level of the society positively. For this reason, the precautions in order to regain the adolescents staying in prison should be taken. This study has done to evaluate the emotion of guiltiness-shame in the adolescents who stay in İstanbul H Type Prison. This study has been carried out with the application of 380 adolescents accepted to involve in this study from 416 adolescents stayed in prison. It is reported that from all the adolescents staying in prison, 90.0% (n=342) are between 15 and 17 years old. When GP (Guiltiness Points) and SP (Shame Points) are examined, a significant difference has been found in terms of average GP and SP according to the numbers of entering prison (p1=0.001, p2=0.001), their belief about joining the society as a qualified person (p1=0.001, p2=0.001), their desires about what they want to do after they leave prison (p1=0.008, p2=0.020). Moreover, a significant difference has been found in terms of GP according to their father’s education (p1=0.041), wealth condition (p1=0.036), their parent’s using addictive drugs (p1=0.002), themselves important (p1=0.015). Also, a significant difference has been found in terms of average SP according to their ideas about the crime that they committed in the adolescents who involve in the investigation Daha fazlası Daha az
Kalkan Akyüz, Vildan
Master Tezi | 2020 | Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Hemşirelik Ana Bilim Dalı Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Programı
Bu araştırma, jinekolojik ameliyat geçirmesi planlanan hastalara ameliyat öncesi verilen ağrı eğitiminin ameliyat sonrası ağrıya etkisinin incelenmesi amacıyla olgu kontrol çalışması olarak yürütüldü. Araştırma bir sağlık araştırma merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğun Kliniğinde arasında yürütüldü. Örneklemi araştırmaya katılmayı kabul eden, jinekolojik ameliyat planlanan 35’i olgu 35’i kontrol grubu olmak üzere 70 kadın oluşturdu. Olgu ve kontrol grubundaki hastalara Hasta Tanıtım Formu, Ağrı İzlem Formu ve Kısa Ağrı Envanteri veri toplamak amacıyla uygulandı. Olgu grubunda yer alan hastalara ameliyat öncesi dönemde sözlü ağrı eğiti . . .mi verildi. Ameliyat sonrası dönemde ilk 24 saatte olgu ve kontrol grubunun ağrı düzeyi değerlendirildi. Verilerin değerlendirilmesinde kategorik değişkenlere ait tanımlayıcı istatistikler frekans ve yüzde, sürekli değişkenler ortalama ve standart sapma ile verilmiştir. Yapılan istatistiksel değerlendirmede olgu ve kontrol grubunda yer alan hastaların tanıtıcı özellikleri ve sağlık özellikleri açısından istatistiksel olarak anlamlı fark olmadığı (p>0.05), grupların homojen olduğu saptandı. Jinekolojik ameliyat uygulanan hastalardan ameliyat öncesi ağrı eğitimi verilen olgu grubunun ameliyat sonrası ağrı şiddetinin istatistiksel olarak anlamlı olduğu saptandı (p 0.05) in terms of descriptive characteristics and health characteristics of the patients in the case and control groups, and the groups were homogeneous. Postoperative pain severity was statistically significant in the patient group who received preoperative pain training (p Daha fazlası Daha az
Subaşı, Eldan
Master Tezi | 2020 | Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı
Amaç: Kolistinin tek başına veya diğer antimikrobiyallerle kombine olarak enfeksiyonlarda klinik olarak sıklıkla kullanıldığı bildirilmiştir. Bu çalışmada, meropenem ve sulbaktam ile kombine edilen kolistinin çoklu ve pan ilaç dirençli Acinetobacter baumannii klinik izolatlarına karşı sinerjistik aktivitesini hem in vitro hem de in vivo yöntemlerle araştırdık. Gereç/yöntem: Kolistin, meropenem ve sulbaktamın duyarlı (n = 3), çoklu (n = 3) ve pan ilaç dirençli (n = 3) A. baumannii klinik izolatlarına karşı antibakteriyel aktivitesi araştırıldı. Kolistinin meropenem ve sulbaktam ile sinerjistik aktivitesi checkerboard yöntemi ile değe . . .rlendirildi. Seçilen antibiyotikler arasındaki etkileşimler, fraksiyonel inhibitör konsantrasyon endeksi hesaplanarak belirlendi. Galleria mellonella, in vivo etkinlik testleri için deneysel model olarak kullanıldı. Bulgular: Kolistin meropenem ve kolistin sulbaktam olmak üzere her iki kombinasyon, pan ilaç dirençli izolatları üzerinde additif bir etkiye sahipken, çoklu ilaç dirençli izolatları üzerinde additif veya sinerjistik etki gösterdi. Pan ilaç dirençli izolatlarıyla enfekte edilen ve sadece tedavi edilen kombinasyonlarda larvaların tümünün öldüğü gözlenirken, kolistin sulbaktam kombinasyon grubunda %80'i ölmüştü. Çoklu ilaç dirençli izolatlarıyla enfekte larva grubunda, sağkalım oranları; kolistin %50, meropenem %10, sulbaktam %10 ve kolistin/meropenem kombinasyonu %70. Sonuçlar: Sonuçlarımız Kolistinin hem sulbaktam hem de meropenem ile kombinasyon halinde artmış aktiviteye sahip olduğunu Acinetobacter enfeksiyonları için umut vaat edebileceğini göstermektedir. Bu çalışma aynı zamanda klinik izolatlarda kolistin kombinasyonlarının etkinliğini hem in vitro hem de in vivo yöntemlerle değerlendiren ilk çalışma olarak dikkat çekmektedir. Aim: Colistin has been reported to be frequently used clinically in infections, single or combined with other antimicrobials. In this study, we investigated the synergistic activity of colistin combining with meropenem and sulbactam against Multidrug and pandrug resistance Acinetobacter baumannii clinical isolates both by in vitro and in vivo methods. Materials/methods: The antibacterial activity of colistin, meropenem and sulbactam against sensitive (n=3), Multidrug (n=3) and pandrug resistance (n=3) A. baumannii clinical isolates was investigated. The synergistic activity of colistin with meropenem and sulbactam was evaluated by checkerboard method. Interactions between the selected antibiotics were determined by calculating the fractional inhibitory concentration index. Galleria mellonella was used as an experimental model for in vivo activity testing. Results: Both combinations, colistin meropenem and colistin sulbactam had additive effect on pandrug-resistance isolates while additive effect or synergism on Multidrug-resistance isolates. The larvae infected by pandrug-resistance isolates and in combination treated alone were all dead; while 80% were dead in the colistin sulbactam combination group. In the larvae group infected by Multidrug-resistance isolates, survival rates; treated with colistin 50%, with meropenem 10%, with sulbactam 10% and with colistin+meropenem combination 70%. Conclusion: Our results indicate that colistin with combination to both sulbactam and meropenem has enhanced activity and may be promising Acinetobacter infections. This study is also remarkable to be the first for evaluating colistin combinations on clinical isolates by both in vitro and in vivo methods Daha fazlası Daha az
Tatoğlu, Nilüfer
Master Tezi | 2006 | Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı
Hemen her toplumda, bireylerin zor yaşam koşullarının altından kalkarak, toplum içindeki değişim ve gelişmelere uyum sağlamaları ve toplum içinde bir yer bulmaları istenir. Bu uyumun kolay olması için bireylerin yeterli bilgi ve beceri ile donatılması gerekmektedir. Uyum sorununu en çok yaşayan genç nüfustur. Ergen birey, bu yaş dönemine özel krizi atlatamazsa toplum tarafından onaylanmayan, yasal olmayan düşünce ve davranışlara yönelir. Bu olumsuzlukları önlemek için ergenlik dönemindeki ergen bireylere verilen rehberlik ve danışmanlık hizmeti önem kazanmaktadır. Temel sağlık hizmetleri kapsamında yer alan koruyucu sağlık hizmetler . . .inin çalışma alanında okul sağlığı hizmetleri önemli yer tutar. Okul sağlığı kavramı; öğrencilerin ve okul çalışanlarının, sağlık durumlarının saptanması, geliştirilmesi ve tedavisinin planlanmasıdır. Araştırma okul sağlığı çerçevesinde ergenlerin benlik saygılarının, okul başarısı üzerine olan etkisini incelemek amacıyla, Zonguldak il merkezinde altı genel lisede 15-17 yaş grubu öğrenciler üzerinde yapılmıştır. Araştırma grubu 5694 kişiyi temsil eden 457 ergenden oluşmaktadır. Araştırmamıza katılan öğrencilerin % 41.8’i 15 yaşındadır, % 58.0’i kız, % 42.0’si erkek öğrencidir. Öğrencilerin % 75.1’i orta gelir düzeyindedir, % 92.6’sının annesi, % 3.9’unun babası çalışmamaktadır. Benlik saygısı puanı ve okul başarısı notu arasındaki tek yönlü varyans analizinin sonucuna göre, yüksek, orta ve düşük benlik saygısı puanına sahip gruplar arasında okul başarısı notu yönünden istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (p=0.001). In almost every society individuals are required to adapt to the changes and improvements in the society and to find a place in the society coping with the difficult living conditions. It is necessary for the individuals to be equipped with adequate information and skill in order that this adaptation will be easy. It is the young population that suffers from the adaptation problem most. The adolescent resorts to illegal thoughts and behaviors that are not accepted by the society if he or she does not get over this crisis that is peculiar to this age period. In order to prevent these negativities, guidance and consulting services provided for the individuals in adolescence gain importance. School health services have an important place in the work field of preventive health services that are considered in fundamental health services. The concept of school health is the assessment and improvement of students’ and school workers’ health conditions, and the planning of the treatment. This research has been carried out on students aged between 15 and 17 in six high schools in the centre of Zonguldak city in order to study the effect of adolescents’ self-esteem on academıc achievement within the framework of school health. The research group consists of 457 adolescents representing 5694 students. Of the students taking part in our research, 41.8 % is 15 years old, 58.0 % is female, and 42.0 % is male. 75.0 % of the students belong to middle- income classes, mothers of 92.6 % and fathers of 3.9 % have no jobs. According to the result of one-way variance analysis between self-esteem points and academıc marks, there is a considerable statistical difference in academıc marks among the groups getting high, middle and low selfesteem points (p=0.001) Daha fazlası Daha az
Şekeroğlu, Mustafa Önder
Master Tezi | 2005 | Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Anatomi Anabilim Dalı
Çalışmaya katılan sporcuların boy uzunlugu, vücut ağırlığı, deri kıvrımı kalınlıkları, uzunluk, çevre ve çap ölçümleri yapılmıştır. Heath-Carter formülü kullanılarak sporcuların somototipleri belirlenmistir. Yapılan ölçüm sonucu bütün grup gözönüne alındığında endomorfi 2,06±0,92, mezomorfi 3,12±1,54, ektomorfi 4,68±1,57 olarak hesaplanmıstır. Yıldız Milli Erkek Basketbol Takımının mezomorfik ektomorf oldugu saptanmıştır. Yani sporcular uzun boylu, zayıf, düsük yağ yüzdeli, ince narin vücut yapısına sahiptir. Bu çalışmada bu kategorideki elit sporcuların antropometrik özellikleri ve vücut kompozisyonu ortaya konmustur. Sporcuların b . . .elirli bir branşa yönlendirilmesinde sporcuların bu branşa olan yatkınlıklarının yanı sıra somototip özelliklerinin elit sporcularla karşılaştırılarak branşa uygunluğunun tespitinin önemli olduğu düşünülmektedir. Anthropometry which determines the physical characteristics of human body by using specific measurement methods helps people to accommodate with everyday life. Body composition determined by using antropometric data is also used to evaluate growth and nutrition state, to follow-up some diseases and to evaluate the performance of physical activity. It is considered that body composition affects success in different sports branches. This study aims to determine the antropometric characteristics and body composition of National Juniour Male Basketball Team. 16 sportsmen who were invited to National Team in 2003-2004 season participated in this study. Height, weight, skin fold thickness ,length ,body perimeter and diameter of the sportsmen participated the study were meausured. The somatotype of the sportsmen were determined by using Heath-Carter equation. As the result of the measurements, endomorphy is 2.06±0.92, mezomorphy is 3.12±1.54, and ectomorphy is 4.68±1.57 when whole group is considered. It has been determined that National Juniour Male Basketball Team is mezomorphic ectomorphy. In other words, sportsmen are tall, thin with low fat percentage and they have thin and dainty body. In this study, the antropomertic characteristics and body composition of elite sportsmen in this category have been displayed Daha fazlası Daha az
Demirel, Pınar
Master Tezi | 2005 | Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Anatomi Anabilim Dalı
Bireyin sahip olduğu genler ve genetik yapı elin şekillenerek gelişmesinde ve faklılaşmasında rol almaktadır. Gelişim sürecinde elin karşılaştığı dış etkenler ve uğraşılan iş, el yapısını etkilemektedir. Farklı spor branşlarında amaca uygun yapılan antrenmanlarla el yapısında değişmelerin meydana gelerek, ellerin şekillenmesine katkıda bulunacağı düşünülmektedir. Bu çalışma, elin yoğun olarak kullanıldığı basketbol, voleybol ve hentbol branşlarında mücadele eden sporcuların kavrama kuvvetleri ile el antropometrik özelliklerinin saptanması amacı ile planlanmıştır. Çalışma, araştırmaya gönüllü olarak katılan toplam 374 sporcu (236 erk . . .ek 138 kadın) üzerinde yapılmıştır. Sporcular küçükler, yıldızlar ve gençler olmak üzere üç farklı yaş grubunda incelenmiştir. Araştırma için sporcuların her iki ellerinden sekiz farklı antropometrik ölçüm yapılmış ve kavrama kuvveti ölçülmüştür. Cinsiyet ve yaş farklılığını göz ardı ederek basketbol, voleybol ve hentbol branşlarını birbiriyle karşılaştırdığımızda, sağ ve sol el parametrelerinin çoğunda hentbol branşının voleybol ve basketbola göre daha yüksek değerler içerdiği tespit edilmiştir. Özellikle sağ ve sol el genişliği ile sağ ve sol el avuç uzunluğu parametrelerinde hentbolun en yüksek değerlere sahipken basketbolun en düşük değere sahip olduğu bulunmuştur. El yapılarına bakıldığında, hentbol branşını yapan sporcuların hem sağ hem de sol ellerinin kaba, kare şeklinde geniş ve güçlü bir el yapısına sahip olduğu, basketbol branşını yapan sporcuların ise, hem sağ hem de sol elde narin, dikdörgen şeklinde dar ve uzun parmaklı bir el yapısına sahip olduğu bulunmuştur. Basketbol, voleybol ve hentbol branşlarında sol elin sağ ele göre daha dar bir yapıya sahip olduğu tespit edilmiştir. Cinsiyet ve yaş farklılığını göz ardı ederek basketbol, voleybol ve hentbol branşlarını el kavrama kuvveti değerleri açısından karşılaştırdığımızda, sağ ve sol el kavrama kuvveti değerlerinde hentbol branşının voleybol ve basketbol branşlarına göre daha yüksek değerlere sahip olduğu tespit edilmiştir. El kullanımının önemli olduğu spor branşlarında el antropometrik ölçümlerinin ve kavrama kuvveti değerlerinin sporcunun yönlendirilmesinde önemli olduğu düşünülmektedir. The individual’s genes and his (her) gene structure has part in the development and changing of the hand shape. Outer factors and the work dealt with effect the structure of the hand in the process of development. It is believed that the shape of the hand will change with the intendional training in different sport branches. This study is planned to determine the hand grip strength and anthropometric features of sportsmen playing basketball, volleyball and handball in which hands are used extensively. This study has been carried out on 374 sportsmen (236 male 138 female) who attended voluntarily. These sportsmen have been grouped as young, junior and adult. Eight different anthropometric measurements were implemented from sportsmen’s both hands and grip strength has been measured. Ignoring the sexual difference when basketball and volleyball compared to handball the handball players’ right and left hand parameters were higher than those of basketball and volleyball players’. Right and left hand width and palm length values were found to be highest in handball players and lowest in basketball players. When hand structure was considered, handball players have “square” shaped, coarse right and left hands which are broad and powerful whereas basketball players have “rectangle” shaped, delicate right and left hands which are highly capable of grasping. In all three sports branches it has been determined that, left hand has a narrower structure than the right hand. When hand gripping values were evaluated ignoring the sexual differences and age, it was evident that the right and the left hand gripping strength values for the handball players are higher than those of the volleyball and basketball players. It has been suggested that hand anthropometric measurements and the grip strength values are tought to be important for the guidance of sportsmen competing in sport branches in which the hands are important for the performance Daha fazlası Daha az
Moataz Makhlloota
Doktora Tezi | 2021 | BEÜ / Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Görsel diş renk seçimi, diş hekimliğinde uygulanan en yaygın yöntemdir. Klinik deneyim ve cinsiyet gibi çeşitli faktörler renk seçiminin başarısını etkileyebilir. Bu çalışmanın amacı, direkt ve indirekt diş renk seçiminin karşılaştırılmasında deneyim ve cinsiyetin etkisini değerlendirmektir. Bu çalışma, farklı diş renklerine sahip 3 gönüllünün dişlerini içeriyordu. Bu üç diş rengi, klinik deneyime göre 3 gruba ayrılan 87 gözlemci (42 erkek ve 45 kadın) tarafından değerlendirildi; Diş Hekimliği Preklinik Öğrencileri (UPDS), Diş Hekimliği Klinik Öğrencileri (UCDS) ve Protez Bölümü Doktora /Uzmanlık Öğrencileri (PDS). Renk seçimi, yönt . . .eme göre iki alt gruba ayrıldı; direkt renk seçimi (DSM) ve indirekt renk seçimi (ISM). ISM için dijital kamera ile üç gönüllüden, özel ışık ve kamera ayarı şartları altında fotoğraflar çekildi. Verilerin istatistiksel analizleri Kruskal-Wallis, Mann-Whitney U ve Chi-Square testleri kullanılarak yapıldı. Klinik deneyim açısından, PDS grubu ile diğer iki grup arasında istatistik olarak anlamlı fark gözlendi. Cinsiyet grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmadı. Başarı sıklıklarına göre indirekt ve direkt yöntemler arasında anlamlı bir farklılık gözlenmedi. Ancak iki yöntem arasında Renk Seçimi Sapma Puanı (SMDS) değerlerine göre anlamlı bir farklılık bulundu. Renk seçim sürecinde klinik deneyimin etkili bir faktör olduğu, cinsiyetin ise etkili bir faktör olmadığı sonucuna varıldı. Standart aydınlatma koşulları altında çekilen dijital görüntüler, güvenilir bir alternatif renk seçim yöntemi olabilir. Visual tooth shade matching is the most common method applied in dental practice. Several factors such as the method used, clinical experience, and gender can affect the success of shade matching. The aim of this study was to evaluate the effect of experience and gender on the comparison of direct and indirect visual tooth shade matching. The present study included the teeth of 3 volunteers with different tooth colors. The colors of three teeth were evaluated by 87 examiners (42 males and 45 females) who were divided into 3 groups according to clinical experience; Undergraduate Preclinical Dental Students (UPDS), Undergraduate Clinical Dental Students (UCDS), and Postgraduate Dental Students from the Department of Prosthodontics (PDS). The shade matching observations were divided into two subgroups according to the method; direct shade matching (DSM) and indirect shade matching (ISM) groups. For ISM, photos were taken from three different volunteers by the digital camera under the special conditions of lightness and camera settings. Statistical analyzes of the data were performed by using Kruskal-Wallis, Mann-Whitney U, and Chi-Square tests. A statistically significant difference was observed between the PDS group and the other two groups in terms of clinical experience. There was no significant difference between gender groups. No significant difference was observed between indirect and direct methods according to success frequencies. However, there was a significant difference according to Shade Matching Deviation Score (SMDS) values between the two methods. It is concluded that clinical experience is an effective factor while gender is not an influential factor in the shade matching process. Digital images taken under standard lighting conditions may be a reliable alternative shade matching method Daha fazlası Daha az