Filtreler
Filtreler
Bulunan: 41 Adet 0.002 sn
Koleksiyon [11]
Tam Metin [2]
Yayın Türü [3]
Yazar [19]
Yayın Yılı [10]
Konu Başlıkları [20]
Yayıncı [6]
Yayın Dili [2]
Dergi Adı [20]
Araştırmacılar
Yayınlar
Distribution of ovarian tumors in Zonguldak Karaelmas University Hospital. Between 2001 and 2007

Barut, Figen | Barut, Aykut | Keretiş, Gürkan | Bektaş, Sibel | Gün, Doğan Banu | Bahadır, Burak | Yurdakan, Gamze

Diğer | 2008 | GORM:Gynecology Obstetrics & Reproductive Medicine14 ( 1 ) , pp.36 - 40

Hem benign hem de malign olmak üzere çok sayıda ovaryan tümör tipleri mevcuttur. Çalışmanın amacı, Zonguldak ve çevre şehirlerdeki ovaryan tümörlerin epidemiyolojisini retrospektif olarak değerlendirmektir. Patoloji ^bölümünde Mayıs 2001 ve Mart 2007 arası, değişik sebeplerden operasyona gitmiş 494 olgudan elde edilen 769 ooferektomi materyali gözden geçirilmiştir. Tümörler sınıflandırılmıştır. Ovaryan tümörlerin oranı tüm olgularda %16.0' (n:123) dır. 123 ovaryan tümörün dağılımı: %73,2'si (90) benign, %7,3'ü (9) borderline ve %19,5'i (24) ise malign tümörlerdir. Olguların 68'si (%55,3) yüzey epi-telyal-stromal tümörler; 34'ü (%27, . . .7) germ hücreli tümörler; 10'u (%8,1) seks kord-stromal tümörler; biri (%0,8) vasküler tümör ve 10'u (%8,1) metastatik tümörlerdir. Bizim çalışmamızda retrospektif olarak, kistadenom ve kista-denokarsinom, en sık görülen benign ve malign tümörler olup, bunların çoğunluğuda serözdür. Literatürlerle kıyaslandığında, överin yüzey epitelyal-stromal tümörleri daha az sıklıkla, fakat metastatik tümörleri hem over tümörleri içerisinde hem de malign grupta daha sık izlenmiştir. OBJECTIVE: There are numerous types of ovarian tumors, both benign and malignant. The aim of this study was to evaluate the epidemiology of ovarian tumors in Zonguldak and surrounding cities, retrospectively. STUDY DESIGN: Between May 2001 and March 2007, 769 oophorectomy materials from 494 cases which undergo operation for variable cause were reviewed in Department of Pathology. Tumors were classified. RESULTS: Ovarian tumor’s ratio was (n: 123) 16.0% in all cases. Distribution of 123 ovarian tumors: 73.2% (90) were benign, 7.3% (9) were borderline tumors and 19.5% (24) were malignant. 68 of the cases (55.3%) were surface epithelial-stromal tumor; 34 of the cases (27.7%) were germ cell tumors; 10 of the cases (8.1%) were sex cord-stromal tumors; one of the cases (0.8%) was vascular tumor and 10 of the cases (8.1%) were metastatic tumors. CONCLUSION: In our study cystadenoma and cystadenocarcinoma were the most frequent benign and malignant tumors respectively and most of them were serous. When compared with the literature, surface epithelial-stromal tumor of the ovary were less frequent, but metastatic tumors to ovary were more frequent in both whole and malignant groups Daha fazlası Daha az

Uterusun malign mikst müllerian tümörü: Olgu sunumu

Bektaş, Sibel | Bahadır, Burak | Barut, Figen | Gökçe, Havva | Bayar, Ülkü | Gün, Doğan Banu | Özdamar, Şükrü Oğuz

Makale | 2008 | Türk Patoloji Dergisi24 ( 1 ) , pp.59 - 63

Malign mikst müllerian tümör, epitelyal ve stromal elemanlara diferansiye olan müllerian mezodermden köken alan nadir bir neoplazidir. Bu olgu sunumunda uterusun malign mikst müllerian tümörünün klinik, histopatolojik ve immünhistokimyasal özellikleri ile tanısal güçlükleri tartışılmıştır. Pelvik ağrı ve postmenopozal kanama şikayeti ile başvuran 53 yaşındaki kadın olguya uygulanan bilgisayarlı tomografide, 8x5 cm boyutlarında intrauterin kitle saptanmıştır. Küretaj materyalinin “yüksek dereceli stromal sarkom” tanısı alması üzerine, hastaya total abdominal histerektomi, bilateral salpingo-ooforektomi ve omentektomi uygulanmıştır. H . . .istopatolojik incelemede, “yüksek dereceli stromal sarkom” ile birlikte “skuamöz hücreli karsinom” varlığı izlenmiştir. Ek olarak, tümörün komşuluğunda adenomiyozis alanları gözlenmiştir. İmmünhistokimyasal olarak malign stromal hücreler vimentin, düz kas aktini ve miyoglobin ile diffüz, CD10 ve S100 protein ile fokal reaksiyon göstermiştir. Malign epitelyal hücreler ise epitelyal membran antijeni, pankeratin (AE1/AE3) ve vimentin ile diffüz, HCG ile fokal immünreaksiyon vermiştir. Olgu, serviks ve tek taraflı over invazyonu gösteren uterin malign mikst müllerian tümör (karsinosarkom) tanısı almıştır. Hastamız tanı aldıktan bir hafta sonra, böbrek yetmezliği nedeniyle eksitus olmuştur. Bu olgu, tümörün malign epitelyal bileşeninde fokal koryokarsinomatöz diferansiyasyon göstergesi sayılabilecek fokal HCG reaksiyonu izlenmesi açısından nadir bir olgudur. Adenomiyozis ile malign mikst müllerian tümör arasındaki olası ilişki değerlendirilmiştir. Malignant mixed mullerian tumor is a rare neoplasm and derives from mullerian mesoderm that differentiates in epithelial and stromal elements. In this case report, pathological and immunohistochemical profile and diagnostic difficulties in malignant mixed mullerian tumor of the uterus were discussed. The case is a 53-year- old patient who complained of pelvic pain and postmenopausal genital bleeding. Computerized tomography was revealed an intrauterine mass measuring 8x5 cm. After the evaluation of the curettage material that was diagnosed as high grade stromal sarcoma; total abdominal hysterectomy, bilateral salpingo-oophorectomy and omentectomy were performed. Histopathologically, the tumor contained squamous cell carcinoma admixed with high grade stromal sarcoma. Additionaly, areas of adenomyosis in the neighbouring of the tumor were noted. Immunohistochemically, malignant stromal cells exhibited diffuse vimentin, smooth muscle actin, myoglobin and focal CD10 and S100 protein positivity. Malignant epithelial cells revealed diffuse positive reaction for epithelial membrane antigen, pancytokeratin (AE1/AE3), vimentin and focal reaction for HCG. A diagnosis of uterin malignant mixed mullerian tumor (carcinosarcoma) with unilateral ovarian and cervix invasion was made. The patient died one week after the pathologic diagnosis because of renal failure. This case is an interesting example of the focal HCG positivity in the malignant epithelial component of the tumor that may represent focal choriocarcinomatous differentiation. Potential relationship between malignant mixed mullerian tumor and adenomyosis was evaluated Daha fazlası Daha az

Evren, Cenk | Çınar, Fikret | Sarıkaya, Selda | Alpay, Atilla | Bektaş, Sibel

Makale | 2012 | Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıp Dergisi23 ( 1 ) , pp.1 - 5

Amaç: Bu çalışmanın amacı Ankaferd “Blood Stopper”in (ABS) tükrük bezi dokusu üzerinde kanama durdurucu etki- sini incelemektir.? Gereç ve Yöntem: Çalışmada 15 erişkin Wistar Albino cin- si sıçan kullanıldı. Uygun diseksiyon işlemi sonrasında sağ submandibuler glandları tam kat kesilip 0.2 cc ABS damlatıl- dı. Sol glanda da aynı kesi işlemi sonrasında salin emdirilmiş tampon ile baskı yapıldı. İki tarafın kanama süreleri ölçüldü.? Bulgular: Kanama zamanı ABS uygulanan tarafta 21.9±8.9 saniye, salin emdirilmiş tampon ile baskı yapılan tarafta 89.8±33.9 saniye olarak bulundu. ABS uygulanan tarafta kanama zamanı anlamlı olarak kısa bul . . .undu. Sonuç: Yeni bir hemostatik ajan olarak ABS’nin tükrük bezle- rinde kanamayı kontrol etmek için potansiyel bir yararı ola- bilir. Doku üzerinde histopatolojik etkilerini incelemek, olası toksik etkilerini belirlemek için daha çok ileriye dönük kont- rollü çalışmalara ihtiyaç vardır. Background: The aim of this study was to investigate the he- mostatic effect of Ankaferd Blood Stopper (ABS) on salivary gland tissue. Methods: Fifteen adult Wistar Albino rats were used in this study. After an appropriate dissection, the right submandibu- lar glands were incised through all layers and 0.2 cc of ABS was administered. After performing the same procedure on the left glands, compression was applied with a saline-moistened pack. The duration of bleeding on both sides was measured. Results: The duration of bleeding was 21.9±8.9 seconds in the ABS administered side, whereas the duration of bleeding was found to be 89.8±33.9 seconds in the side in which only a saline- moistened pack was applied. The duration of bleeding was sig- nificantly shorter in the ABS administered side. Conclusion: ABS as a novel hemostatic agent could have a potential benefit in controlling bleeding from salivary glands. Further prospective controlled studies are required to inves- tigate its pathological effects on the tissue and to determine possible toxic effects Daha fazlası Daha az

Göz kapağı ve konjonktivanın tümörleri ve tümör benzeri lezyonları

Kandemir, Nilüfer Onak | Barut, Figen | Bektaş, Sibel | Gün, Doğan Banu | Bahadır, Burak | Yurdakan, Gamze | Özdamar, Şükrü Oğuz

Diğer | 2009 | Türk Patoloji Dergisi25 ( 3 ) , pp.112 - 117

Amaç: Deri, mukoza ve stromal destek dokudan oluşan göz kapağı ve konjonktiva çok çeşitli patolojilerin gelişebildiği bir bölgedir. Bu bölge lezyonlarının histopatolojik tanısı, seçilecek tedavinin planlanması ve görme fonksiyonlarının korunması açısından önemlidir. Gereç ve Yöntem: Bu retrospektif çalışmada; 2003-2008 yılları arasında Karaelmas Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı'nda tanı alan, göz kapağının ve konjonktival bölgenin neoplastik lezyonları tekrar gözden geçirilerek histopatolojik özellikler incelenmiştir. Bulgular: Çalışmaya toplam 127 olgu dahil edilmiştir. Serimizde olguların %84,2'sini göz kapağı lez . . .yonları oluşturmaktadır. Bu bölge lezyonlarının %69,1'i benign lezyonlar olup, %30,9'u malign neoplazmlardan oluşmaktadır. Konjonktival bölge lezyonlarının oranı %15,8'dir. Konjonktival bölge lezyonlarının %95'i benign lezyonlardan oluşmakta olup, malign neoplazilerin oranı %5'tir. Göz kapağında en sık görülen benign lezyon skuamöz papillom (%20,3), en sık görülen malignite ise bazal hücreli karsinomdur (%57,6). Konjonktival bölgede ise en sık görülen benign lezyon melanositik nevüs (%57,9) olup, malign neoplazm olarak yalnızca 1 olguda in situ skuamöz hücreli karsinom saptanmıştır. Sonuç: Bu çalışmada periorbital bölge lezyonlarının temel histopatolojik analizi yapılmıştır. Göz kapağı ve konjonktivada malign lezyonlar olarak en sık bazal ve skuamöz hücreli karsinomların saptanması dikkati çekmiştir. Objective: Eyelids and conjunctiva, which are composed of cutaneous, mucosal and stromal tissues, may develop various pathologies. Histopathological diagnosis of the lesions located in these anatomical regions is crucial for determining the optimal therapeutic modality and protection of ocular functions. Material and Methods: In this retrospective study, the clinical and histopathological features of neoplastic lesions located on the eyelids and the conjunctiva diagnosed at the Department of Pathology in Karaelmas University Faculty of Medicine between the years of 2003 and 2008 were reviewed and evaluated. Results: A total of 127 cases were included to the study. 84,2% of the lesions in our case series were located on the eyelids. 69,1% and 30,9% of these eyelid lesions were benign and malignant, respectively. 15,8% of the lesions were conjunctival. 95% of the conjunctival lesions were benign, while 5% were malignant. The most common benign lesions of the eyelids were squamous papillomas (20,3%), while the most commonly observed malignant neoplasm was basal cell carcinoma (57,6%). Most of the benign conjunctival lesions were melanocytic nevi (57,9%), while only one case was diagnosed as in situ squamous cell carcinoma. Conclusion: Basic histopathological analyses of the periorbital lesions were performed in this study. The most commonly encountered malignant lesions of the eyelids and conjunctiva were basal and squamous cell carcinomas Daha fazlası Daha az

Uterine lipoleiomyoma: Review of literature and two case reports

Onak, Nilüfer Kandemir | Barut, Figen | Bektaş, Sibel | Bahadır, Burak | Doğan, Banu Gün | Kökten, Neslihan | Gökçe, Havva

Makale | 2011 | GORM:Gynecology Obstetrics & Reproductive Medicine17 ( 1 ) , pp.55 - 58

Lipoleiomyom, matür adipöz doku ve düz kas komponenti içeren, nadir görülen mezenkimal bir neoplazmdır. Tüm uterin lei omyomlar içerisinde görülme sıklığı %0,03-0,2 arasında değişmektedir. Bu çalışmada iki lipoleiomyom olgusu klinik, histopatolojik ve etiyopatogeneze yönelik bilgiler eşliğinde sunulmuş tur. İlk olgu 59 yaşında, postmenopozal kanama yakınması ile başvuran kadın hasta olup, myoma uteri klinik tanısı ile histerektomi operasyonu uygulanmıştır. İkinci olgu, postkoital kanama yakınması ile başvuran 45 yaşında kadın hastadır. Uterin serviks yerleşimli polipoid lezyon eksize edilmiştir. Her iki olguya ait operasyon materyal . . .lerinin histopatolojik incelemesinde değişen oranlarda adipöz doku ve düz kas komponenti içeren, ilk olguda intramural, ikinci olguda submukozal yerleşimli lipoleiomyom saptanmıştır. Leiomyomlarda düz kas hücreleri yanı sıra diğer heterolog elemanların görülmesi nadirdir. Adipöz dokunun %10’dan fazla olması lipoleiomyom tanısını akla getirmelidir. Lipoleiomyoma is uncommon mesenchymal neoplasm which contains mature adipose tissue and smooth muscle components. Its prevalence among all uterine leiomyomas varies between 0,03-0,2% . In the current study, we present two lipoleiomyoma cases alongside clinical and histopathological data as well as information on etiopathogenesis. The first case was a 59-year-old female patient presented with postmenopausal hemorrhage and she was subjected to hysterectomy upon clinical diagnosis of myoma uteri. Second case was a 45-year-old woman who presented with postcoital hemorrhage. Polypoid lesion which had a uterine cervix localization was excised. Histopathological examination of the operation materials belonging to these two cases, revealed intramural (first case) and submucosal (second case) lipoleiomyoma, both of which had a varying degree of adipose tissue and smooth muscle components. In leiomyoma cases, detection of other heterologous components alongside smooth muscle cells, is an uncommon event. Presence of an adipose tissue higher than 10%, should indicate lipoleiomyoma Daha fazlası Daha az

İskelet kası iskemi-reperfüzyon hasarının hangi evresinde lokal soğuk uygulaması daha etkilidir?

Ege, Ahmet | Turhan, Ahmet | Bektaş, Sibel | Pamuk, Kamuran | Bayar, Ahmet | Keser, Selcuk

Makale | 2008 | Acta Orthopaedica et Traumatologica Turcica42 ( 3 ) , pp.193 - 200

Amaç: Sıçan modelinde lokal hipotermi uygulamasının iskemi-reperfüzyon hasarının farklı evrelerindeki etkileri incelendi. Çalışma planı: Grasilis kası iskemi-reperfüzyon modeli için, her birinde altı sıçan olan dört grup oluşturuldu. Femoral arterin altı saat süreyle klemplenmesiyle iskemik hasar oluşturulan kaslara sadece iskemik dönemde (İH), sadece dört saatlik reperfüzyon döneminde (RH) veya iskemi ve reperfüzyon dönemlerinde (İRH) 10 °C’de lokal hipotermi uygulandı. Kontrol grubuna hipotermi uygulanmadı. Yirmi dört saatlik perfüzyon dönemi sonunda yaşamları sonlandırılan deneklerin grasilis kasları çıkarıldı ve örneklerde kas ö . . .demi (yaş/kuru ağırlık oranı), polimorfonükleer lökosit (PMNL) sayımı ve nekroz yüzdesi incelendi. Sonuçlar:Kontrol grubuyla karşılaştırıldığında (193.7 ±38.9), PMNL sayıları İH grubunda (111.5±36.2; Daha fazlası Daha az

Gliosarcoma with chondroblastic osteosarcomatous differentation: Report of two case with clinicopathologic and immunohistochemical features

Barut, Figen | Kandemir, Onak Nilüfer | Özdamar, Şükrü Oğuz | Gül, Sanser | Bektaş, Sibel | Gün, Doğan Banu | Bahadır, Burak

Makale | 2009 | Turkish Neurosurgery19 ( 4 ) , pp.417 - 422

Gliosarkom, bifazik histolojik patern ile karakterize santral sinir sisteminin nadir tümörüdür. Amacımız, kondroblastik osteosarkomatöz farklılaşmayla birlikte olan iki gliosarkom olgusunun klinik, morfolojik ve immünhistokimyasal özelliklerini tanımlamak ve onların patogenetik mekanizmalarını tartışmaktır. Olgu 1: Anaplastik ependimom nedeniyle parietal kraniotomiye gitmiş 52 yaşında erkek hastadır. Olguya postoperatif radyoterapi ve kemoterapi verildi. İlk operasyondan sonra, dördüncü, yedinci ve onuncu aylarda rekürrensden dolayı tümör için ilave rezeksiyonlar yapıldı. Sonuncu tümör rezeksiyonundan sonra hasta exitus oldu. Postmo . . .rtem biyopsinin histopatolojik incelemesinde, hem gliomatöz hem de sarkomatöz komponentler içeren bifazik morfolojik patern sergileyen neoplazi gözlendi. Olgu 2: Histolojik olarak, sarkomatöz ve glial komponent sergileyen gliosarkom tanısı alan sağ frontal lob kitlesi olan 69 yaşında erkek hastadır. İmmünhistokimyasal özellikleri genelde ilk olgununkine benzemekte, fakat p53 protein ile diffüz nükleer reaksiyon her iki komponentte saptandı. “Kondroblastik osteosarkom özellikleri ile beraber olan gliosarkom” olarak oldukça nadir histopatolojik tanılı iki olgu rapor ettik. Gliosarcoma is a rare tumor of the central nervous system characterized by a biphasic histological pattern. Our objective is to describe clinical, morphological and immunohistochemical features of two cases of gliosarcoma with chondroblastic osteosarcomatous differentiation and to discuss its pathogenetic mechanisms. Case 1: A52- year-old male patient underwent parietal craniotomy due to anaplastic ependymoma. The case had radiotherapy and chemotherapy postoperatively. After the first operation, additional resections were performed for tumor because of recurrences at the fourth, seventh and tenth months. The patient died after the last tumor resection. Histopathologic examination of the postmortem biopsy revealed neoplasm displaying a biphasic morphologic pattern including both gliomatous and sarcomatous components. Case 2: The case was a 69-year-old male patient with a right frontal lobe mass histologically diagnosed as gliosarcoma displaying sarcomatous and glial components. Immunohistochemical features were similar to those of the first case in general, but diffuse nuclear reaction with p53 protein was detected in both components. We report two cases with an extremely rare histopathologic aldiagnosis of “gliosarcoma with features of chondroblastic osteosarcoma” Daha fazlası Daha az

Fibrin Glue ve Siyanoakrilatın Maksiller Sinüs İçerisindeki Histopatolojik Etkileri

Sarıkaya, Selda | Bişkin, Sultan | Damar, Murat | Uğur, Mehmet Birol | Sakallı, Erdal | Bektaş, Sibel

Makale | 2016 | Türk Otorinolarengoloji Arşivi54 ( 2 ) , pp.63 - 68

Amaç: Fibrin glue (FbGl) ve siyanoakrilatın (CyAc) maksiller sinüs mukozası üzerine histopatolojik etkilerini karşılaştırmak. Yöntemler: Çalışmaya 20 adet tavşan alındı ve her biri 10 adet olan iki gruba ayrıldı. Her iki grubun sağ maksiller sinüslerinde oluşturulan cerrahi defektleri birinci grupta (Grup 1) FbGl kullanılarak ikinci grupta (Grup 2) ise CyAc kullanılarak tedavi edildi. Her iki grubun sol maksiller sinüsleri steril salin solüsyonu ile tedavi edilerek kontrol grubu (Grup 3) olarak kullanıldı. Siyanoakrilat uygulanan ve çalışma sırasında ölen bir tavşan çalışma dışında bırakıldı. Postoperatif 21. gün bütün tavşanlar sak . . .rifiye edildi. Her üç grubun maksiller sinus mukozasında histopatolojik olarak inflamasyon ve fibrozis yaygınlığı, yabancı cisim reaksiyonu, silia kaybı, mukoza altındaki kemikte osteogenezis artışı ve seröz gland kaybı oranları değerlendirildi. Bulgular: Her üç grup karşılaştırıldığında Grup 1(FbGl) istatistiksel olarak diğer iki gruptan daha yüksek oranda anlamlı inflamasyona ( Daha fazlası Daha az

Tükürük bezi kitlelerinde ince iğne aspirasyon sitolojisi

Bektaş, Sibel | Barut, Figen | Bahadır, Burak | Çınar, Fikret | Özdamar, Şükrü Oğuz

Makale | 2008 | Türk Patoloji Dergisi24 ( 3 ) , pp.153 - 158

Amaç: Çalışmamızda, tükürük bezinde kitle oluşturan hastalıkların tanısına ince iğne aspirasyon sitolojisinin (İİAS) katkısı, olgulara ait biyopsi tanıları ile birlikte değerlendirilerek sunulmuştur. Materyal ve Metod: 2004-2007 tarihleri arasında, Anabilim Dalı'mızda değerlendirilmiş olan 43 olguya ait tükürük bezi İİAS materyali ile bu olgulardan 19'una ait eksizyon materyali gözden geçirilmiştir. Bulgular: İİAS'lerinin 32'si (%74.4) benign, 5'i (%11.6) malignite şüphesi, 2'si (%4.7) malign ve 4'ü (%9.3) yetersiz olarak tanı almıştır. Eksizyon materyali bulunan 19 olgunun (%44) sitolojik ve histopatolojik tanıları karşılaştırıldığ . . .ında; sitolojik olarak benign tanısı verilen 13 olgudan 7'si pleomorfik adenom, biri Warthin tümörü, biri malign potansiyelli miyoepitelyal neoplazi, biri mukoepidermoid karsinom, biri parotis-içi lenf nodu, ikisi ise iltihabi süreç olarak tanı almıştır. İİAS'nde malignite şüphesi tanısı alan 4 olgudan biri histopatolojik olarak malign lenfoma, diğer üçü ise skuamöz hücreli karsinom tanılarını almıştır. İİAS'nde yetersiz olarak tanı alan 2 olgunun biri histopatolojik olarak pleomorfik adenom, diğeri ise inflamatuvar süreç olarak tanı almıştır. Çalışmamızda İİAS'nin tanısal doğruluk, duyarlılık ve seçicilik oranları sırasıyla %88, %66.6 ve %100 olarak bulunmuştur. Sonuç: İİAS tükürük bezi kitlelerinde kolay uygulanabilir ve yüksek tanısal değeri olan bir yöntemdir. Aim: In this study, contribution of fine needle aspiration cytology (FNAC) in the diagnosis of salivary gland diseases forming mass was presented by correlation with biopsy diagnoses. Material and Methods: FNAC materials of salivary glands from 43 cases and excision materials from 19 cases evaluated between 2004 and 2007, in our department were reviewed. Results: FNAC diagnosis were as follows; 32 (74.4%) benign, 5 (11.6%) suspicious for malignancy, 2 (4.7%) malign and 4 (9.3%) insufficient for evaluation. When cytological and histopathologic diagnosis of 19 (44%) cases with excision material were compared, histopathologic diagnosis of 13 cases with benign cytology were as follows: 7 cases of pleomorphic adenoma, one of Warthin's tumor, one of myoepithelial neoplasm with malign potential, one of mucoepidermoid carcinoma, one of intraparotid lymph node and two of inflammatory process. One of the four cases cytologically diagnosed as suspicious for malignancy by FNAC was malign lymphoma and other three cases were diagnosedas squamous cell carcinoma. One of the two cases described as insufficient in FNAC was diagnosed as pleomorphic adenoma and the other as inflammatory process. We found that the diagnostic accuracy, sensitivity and specificity were 88%, 66.6% and 100%, respectively. Conclusion: FNAC is an easily applicable method with high diagnostic value for salivary glands masses Daha fazlası Daha az

Cervicovaginal smear findings of endometrial serous carcinoma: A case report

Barut, Figen | Özdamar, Şükrü Oğuz | Barut, Aykut | Bayar, Ülkü | Bektaş, Sibel | Bahadır, Burak | Gün, Doğan Banu

Diğer | 2008 | GORM:Gynecology Obstetrics & Reproductive Medicine14 ( 2 ) , pp.132 - 135

Uterine serous carcinoma arising from endometrial polyp: A case report

Bektaş, Sibel | Bahadır, Burak | Barut, Figen | Bayar, Ülkü | Özdamar, Şükrü Oğuz

Diğer | 2009 | GORM:Gynecology Obstetrics & Reproductive Medicine15 ( 1 ) , pp.57 - 60

Seröz karsinom, tip II endometrial karsinomun tipik bir örneğidir. Sigara içme, diabetes mellitus ve hipertansiyon hikayesi olan 71 yaşındaki kadın hasta postmenapozal kanama şikayeti ile başvurmuştur. Küretaj materyalinde adenokarsinom tanısı almıştır. Histerektomi materyalinde uterusta polipoid kitlbelirlenmiştir. Histopatolojik olarak endometrial polipden gelişen seröz karsinom gözlenmiştir. İmmünhistokimyasal olarak tümör hücrelerinde p53 ve c-erbB-2 ile diffüz, östrojen ve progesteron reseptörü ile fokal reaksiyon saptanmıştır. Olgumuz, diabetes mellitus ve hipertansiyon hikayesine sahip olmasının yanı sıra östrojen ve progeste . . .ron reseptörleri ile fokal reaksiyon vermesi ile tip 1 endometrial karsinoma ilişkili klinik ve immünhistokimyasal bulguları paylaşmaktadır. Bu tümörde p53 ve c-erbB-2’nin aşırı ekspresyonu göz önünde bulundurulmalıdır. Serous carcinoma is the prototype of type II endometrial carcinoma. A 71-year-old woman who had history of smoking, diabetes mellitus and hypertension admitted to the hospital with postmenopausal uterine bleeding. Curettage material was diagnosed as adenocarcinoma. Hysterectomy specimen revealed a uterine polypoid mass which afterwards was histopathologically proven to be a serous carcinoma arising from an endometrial polyp. Immunohistochemically, tumor cells showed diffuse reaction for p53 and c-erbB-2, and focal reaction for estrogen and progesterone receptors. In addition to history of diabetes mellitus and hypertension, our case shared some clinical and immunohistochemical characteristics of type I endometrial carcinoma, such as focal expression of estrogen and progesterone receptors. Overexpressions of p53 and c-erbB-2 in this tumor type should be considered Daha fazlası Daha az

Management of fetal bronchogenic lung cysts: A case report and short review of literature

Bayar, Ülkü Özmen | Numanoğlu, Kemal Varın | Bektaş, Sibel | Sade, Hakan | Tatlı, Duygu

Makale | 2010 | Case Reports in Medicine2010 , pp.57 - 60

Congenital malformations of the lung (CML) are rare with similar embryological and clinical spectra and could result in mortality if left untreated. Bronchogenic cysts are formed during the budding of the tracheal diverticula and ventral foregut in the embryological period. In this paper we want to present a case of bronchogenic cyst with continuous intrauterine cyst aspiration follow-up. After the baby birth was operated and the postoperative period was uneventful. The pathological examination revealed a bronchogenic cyst. Copyright © 2010 Ülkü Özmen Bayar et al.


6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında yükümlülüklerimiz ve çerez politikamız hakkında bilgi sahibi olmak için alttaki bağlantıyı kullanabilirsiniz.


Bu site altında yer alan tüm kaynaklar Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.